3 Ocak 2010 Pazar

Carne Tremula / Ciplak Ten (1997)



Pedro Almodovar’ın izlediğim bütün filmlerini sevmiştim…

Los Abrazos Rotos (Kırık Kucaklaşmalar) isimli yeni filminin 8 Ocak 2010 günü gösterime gireceği açıklandı… Volver’dan sonra ikinci filmini sinemada izleme şansını yakalayacağız… Diğerlerini DVD’den seyrettim.

İlk izlediğim Todo Sobre Mi Madre (Annem Hakkında Her Şey), yönetmeni 6-7 yıl önce takip etmeye başlamama yetmişti… Hala en sevdiğim filmi olduğunu söyleyebilirim… Hable Con Ella (Konuş Onunla) da Pedro Almodovar’ın filmi olduğunu bize açıkça göstermişti… Bu iki filmden önce çekilmesine rağmen Carne Tremula (Çıplak Ten)’i en son izledim... 1997, 1999 ve 2002 yıllarında çekilen bu üç filmi sırayla anlatmak istiyorum…

Çıplak Ten; 3 erkek, 2 kadın arasında geçen, bazı sahnelerini kaçırdığınız zaman anlaşılması zor olabilecek bir film… Sinemada izleyince filmin bütünlüğünün, konsantrasyon koşulları sağlandığından pek bozulması mümkün değil ancak, evde verilen araların sayısı arttığında filmi geri sarıp yeniden izlemek zorunda kalabilirsiniz…


Yukarıda anlattığım zorluğun temel nedeni, av-avcı rollerinin film ilerledikçe değişmesiyle ilgili. Sadık bir sinema izleyicisiyseniz bu uyarıyı es geçebilirsiniz… Kurgu oldukça basit aslında. Gözünüzü kırpmayın yeter:)

Film 1970’deki İspanya’nın siyasi durumu ile kısa bir giriş yapıp, yine 1996’da gelinen noktaya kısaca değinerek bitiyor… Diktatörlük ile demokrasi arsındaki farkın altını çizmeden geçmiyor…

Arada geçen 26 senede odaklanılan ise Victor’un son 6 yıllık macerası…

Victor (Liberto Rabal), fahişelik yapan Isabel’in (Penelope Cruz) oğlu olarak hastaneye yetiştirilemediği için bir belediye otobüsünün içinde doğmuştur… 20 yaşındayken bir barda, uyuşturucu bağımlısı Elena (Frencasca Neri) ile tanışır. Elena, telefonunu verdiği için ertesi gün evini bulan, kapısına gelen Victor’u görmek istemediğini söyler. Çıkan tartışmaya iki polisin müdahalesi sırasında silah patlar ve genç polis David (Javier Bardem) ağır yaralanır… Tekerlekli sandalyeye mahkum olur.

Elena, kendisini Victor’un elinden, hayatı pahasına kurtaran David’le evlenir. Uyuşturucu kullandığı çalkantılı günlerini geride bırakır…

4 yıllık hapis hayatında Victor’un kafasında kurduklarını dışarı çıktığında gerçekleştirmek bir takıntı haline gelmiştir. Bu amaç uğruna içerde kendini geliştirir… Her şeyden önce, David’i yaralayanın kendisi değil, David’in iş ortağı ve arkadaşı, karısıyla problemler yaşadığı için kendini alkole veren Sancho olması yıllarını çalmıştır…



Filme çeşitli nitelemelerde bulunmak mümkün: İntikam hikayesi, kadınları anlama kılavuzu, ava gideni avlayanlar derneği, aşk fedakarlıktır gerçeği, saplantılı aşk masalı ya da gerçek bir aşk şaheseri… Herkes farklı bir tad alabilir…

Carne Tremula’nın hatırlattıklarına ve unutmak istemediklerimize gelelim:

-Javier Bardem, bu filmden yedi yıl sonra kadar benzer bir rol oynamıştı… İçimdeki Deniz filminde yine ayakları felç olmuş bir adamı canlandırdı.
-Bardem, bu filmden 10 yıl sonra da No Country for Old Men ile en iyi yardımcı oyuncu dalında büyük ödülleri topladı.
-Müzikler klas.
-Ruth Rendell’in aynı isimli polisiye bir romanından uyarlama… Kitapta da ana karakter Victor.
-Filmin en sırıtan yeri, Victor ile David birbirleriyle yumruklaşmalı bir kavga ederken, ara verip televizyondaki canlı futbol maçını izlemeye başlıyorlar… Yönetmen’in futboldan nefret ettiğini düşündürüyor bu sahne…
-Karakterlerin birbirleriyle karşılaşması olasılık bilmini zorlayacak nitelik alabiliyor…
-Her filmde olduğu gibi bu filmde de, karakterlerin isimlerine bi bakalım: Victor: Bizdeki Zafer isminin karşılığı olsa gerek… İsim seçiminde bir anlam var.
-Beş karakterin tümünde de tutkulu aşk var. Sancho en delidivane olanı bence… Çünkü, kendine silah doğrultarak ateş eden aşkının, bunu yanlışlıkla yaptığını iddia ediyor.
-En saf olanları ise sanırım Elena… “Senin bana ondan daha fazla ihtiyacın var” diyerek, seçim kriterini açıklıyor.
-Filmin başında, otobüsün üzerinde görülen reklamda İspanyolca olarak “tam zamanında” yazıyor diye tahmin etmekteyim… Victor'un doğduğu otobüs... Aslında bebeğin hiç beklenmedik bir anda gelmesine gönderme yapılıyor olsa gerek...

-Renkler çok canlı...

-Yönetmenin İspanya ve Madrid sevgisi her filminde vurgulanıyor.

-Mutfakta çıkan yangın kadının kalbindeki yangını temsil ediyor olsa gerek... Aşk acısından görmez, duymaz, ne yaptığını bilmez hale geliyor... Yangın sahnesinde, alev almış bir tavaya suyla müdahale etmenin ne kadar tehlikeli olduğunu öğreniyoruz... Victor'un gayet sakin bir şekilde, doğru müdahaleyi profesyonelce yapması dikkat çekici...





Takip Et

& Comment

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Copyright © 2015 Seyred™ is a registered trademark.

Designed by Seyred. Hosted on Blogger Platform.