26 Ağustos 2010 Perşembe

Vicky Cristina Barcelona / Barselona Barselona (2007)



Amerikalı iki kız arkadaş Vicky ve Cristina'nın birkaç aylığına İspanya'yı keşfe çıktıkları seyahatin notları şeklinde aktarılan bu film, iki arkadaşın havalimanından bindikleri -kendilerini misafir edecekleri eve götüren- takside başlıyor.


Vicky (Patricia Clarkson) düzenli bir hayatı olan, tutarlı, realist, evlenmek üzere olan genç bir bayan. Sadakat onun için bir erdem. Hayattan ne istediğini biliyor -ya da bildiğini zannediyor-. Katalan yaşamı ve kültürü üzerine bir yüksek lisans tezi hazırlıyor. İspanyol kültürüne, müziğine ve yemeklerine hayran.

Cristina, (Scarlett Johannson ) ise daha uçarı, biraz nerede akşam orada sabah tarzında yaşamayı seven, fırtınalı ilişkiler yaşamayı alışkanlık haline getirmiş bir genç kız. Kendi yazdığı ve oynadığı, İspanya'da geçen 12 dakikalık bir de kısa filmi var. Fotoğrafçılıkla uğraşıyor ancak çektiklerini birisine gösterecek kadar yürekli değil ve özgüvensiz.


Film bir hikaye anlatılırcasına, bir anlatıcının sesi eşliğinde akıyor. Olaylar Vicky, evlenmek üzere olduğu kocası, Cristina, İspanyol ressam (ve kazanova) Juan Antonio (Javier Bardem); aşk ve şiddeti bir arada yaşadıkları eski eşi Maria Elena (Penelope Cruz) arasında geçiyor. Ve ilişkiler bir spagetti kadar karışık. Daha önce bu satırlarda yer verdiğimiz "Levottomat" için "birbiri içine sarmal bir şekilde geçmiş ilişkiler yumağı" yorumunu yapmıştık. Barcelona'nın da bu konuda pek aşağı kalır bir yanı yok.


Filmin konusu bir yana... Ne burada anlatılabilir, ne de ben anlatmak isterim. Ama şu duyguları yakalamak ve kendimize şu soruları sormak mümkün diyebilirim...
Aşk nedir? Bir düzeni var mıdır?
Bizi aşık eden şey nedir? Kişi mi? Ortam mı?
Bir farklılık arayışı mı? Yoksa aksine, hayatımızı kendi seçtiğimiz ve istediğimiz bir rutine bağlama hissi mi?
Koşullar aşkı / sevgiyi etkiler mi?
Hayatımızın herhangi bir karesinde göze batmayan bir ayrıntıda gelip - geçen birileri varken; bu kareyi zoom yaptığımızda, bu birilerinin farkına vardığımızda ve dahası tanıdığımızda ne değişir?
Sadakat nedir? Aşk neden gelip geçicidir?


Film, yine bir Woody Allen klasiği olarak bol diyaloglu, anlatımlı. Birçok film izleyince; yönetmenlerin de görsel ve anlatımsal gibi farklı görünen ve aslında birbirini bütünleyen iki yöntemden birisini ağırlıklı olarak benimsediklerini görebiliyoruz. Örneğin Kim ki Duk, Gus Van Sant ne kadar görsel bir yönetmense Woody Allen, belki Jim Jarmusch o kadar anlatımsal yönetmenler diyebiliriz.

Filmimizde göze çarpan ayrıntılardan birisi de Amerika ve Avrupa insanlarının yaşama bakış açılarının farklılığı... İspanya'da sanatla içiçe yaşayan, paralarını sanata ve yaşama sanatına harcayan, yapmacıksız belki de fazla rahat, aklındaki pattadanak söyleyebilen insan profilleri varken; Amerikan insanının kapitalist, yaşamı edinilen şeylerle ölçmeye meyilli, geleceği planlayan, sürprizlere pek açık olmayan bir yapıda yansıtıldığını söyleyebilirim...



Filmde akılda kalan diyaloglar şunlardı...

"Kendimden korkmadığım sürece, başka bir şeyden korkmama gerek yok"

"Ne istediğimi bilmiyorum, neyi istemediğimi biliyorum"

"- Aramızdaki aşk neredeyse kusursuzdu.
- Evet, öyleydi. Ama bir şeyler eksikti. Tüm element ve mineraller vardı. Ama bir şey eksikti. Tuz..."

Filmin müzikleri hoşunuza gidecektir.
Barcelona - Giulia Los Tellarini
Asturias - John Quasada
Gorrion - Juan Serrano
El Noi de la Mare - Manel Anderson (Traditional Katalan Music)

IMDB linki için tıklayınız.

Takip Et

& Comment

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Copyright © 2015 Seyred™ is a registered trademark.

Designed by Seyred. Hosted on Blogger Platform.