27 Ocak 2010 Çarşamba

Tasogare Seibei / The Twilight Samurai / Alacakaranlık Samurayı (2002)


Samuraylar… Bir elleri her zaman keskin kılıçlarında; gurur, kibir ve kızgınlık dolu bakışlarla, her an gelebilecek bir tehlikeyi karşılayacak şekilde hazır beklediğini düşündüğümüz, bizlere birkaç aksiyon filminde tanıtıldığından öte haklarında pek de bir şey bilmediğimiz samuraylar…

Kırtasiye işleri yaptıkları ofis görevleri olan, yaşam mücadelesi ve geçim muhasebesi yapan, iş çıkışında iki tek atan samuraylar…

Ne kadar da farklılar değil mi?


Samuraylık sisteminin hüküm sürdüğü 19. yy ortalarında, küçük bir köyde düşük rütbeli bir samuray olan Iguchi Saibei (Hiroyuki Sanada); bunamış yaşlı anası, ölen karısından kendisine miras iki kızıyla birlikte yaşamaktadır. Diğer samuraylardan farklı olarak, günlük ev işlerini de yapmak zorunda olan Saibei’ye arkadaşları; gece hava kararır kararmaz evinin yolunu tuttuğu için “Alacakaranlık Samurayı” adını takmışlardır.


Kendi kişisel temizliğine ve kılık kıyafetine özen gösterecek zamanı da olmayan Saibei, köylülerin gözünde saygınlığını yitirmiş bir samuraydır. Kader, çocukluk aşkı Tanoe (Rie Mayozawa) ile yollarını tekrar kesiştirir ve Saibei’ye saygınlığını geri kazanma fırsatını verir.

“Kaç paralık adamsın?” ya da “beş para etmez adam” deyimleri dilimize nereden geldi bilemiyorum ama 19. yy Japon İmparatorluğu’nda, Hindistan’daki kast sistemine yakın bir soyluluk sistemi olduğu açık ve insanlar kazandıkları paralara göre sınıflandırılmışlar. 1500, 500, 150, 50 para kazanan samuraylar ve köylüler. Alacakaranlık samurayı Seibei 50 para kazanan bir samuraydır ve hayat onun ve ailesi için zordur.

Ülke içi çekişmelerin de yaşandığı o dönemleri de anlatan filmde, yoksulluk hat safhada ve kıtlık yüzünden ölen insanlar var. Nehirler, aktıkça bu bir deri bir kemik kalmış cesetleri taşımakta.


Alacakaranlık samurayı, sorumluluk, fedakarlık, yaşam onuru ve saygı üzerine yapılmış yalın bir film. Düello yapacak iki insanın, biraz sonra ölen ya da öldüren taraf olacağını bile bile, kültürden gelen bir saygıyla karşılıklı eğilmeleri, birbirlerine kılıçlarını çekmelerini rica etmeleri belki klişe ama oldukça ilginç. Saygının nefret ve zorlama ile değil de gelenek ve alçakgönüllülük ile yapılması insanı etkiliyor.

Filmden aklımda kalan güzel sözler şunlar oldu:
“Dünya ne kadar değişse de, düşünme gücün varsa, her zaman bir yolla yaşamını sürdürürsün” (Seibei, Konfiçyus öğretilerini okuyan kızına söylerken..)
“Dayak yemiş köpek havlamaz” (Seibei, eski sevgilisinin eski kocasıyla düello yapıp kazandıktan hemen sonra..)

Bir söz de benden olsun ;)
“Eğer kapalı bir yerde samuray gibi dövüşeceksen kısa kılıç kullan!”

Film 12 dalda Japon Akademi Ödülü’nü almış. 2004 Hong Kong Film Festivali’nde “En İyi Asya Filmi” seçilmiş ve aynı yıl “En İyi Yabancı Film” dalında Oscar’a da aday gösterilmiş.

IMDB linki için tıklayınız.

Filmin fragmanı için tıklayınız.

Takip Et

& Comment

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Copyright © 2015 Seyred™ is a registered trademark.

Designed by Seyred. Hosted on Blogger Platform.