20 Mayıs 2010 Perşembe

Crash / Çarpışma (2004)


Paul Higgis’in yazıp yönettiği filmde, Sandra Bullock, Don Cheadle, Matt Dillon, Terrence Howard gibi isimler var… Geniş bir kadroyla çekilmiş.

Önyargılarımızla, paradigmalarla yaşıyoruz. Maviyse güzel, kırmızı ise acı gibi… Kafamızın içinde odacıklar var. Bir görüntüyü, olayı ya da kişiyi mutlaka sokmak zorundayız bu odacıklardan birine. Dışarıda kalan bişey olursa huzursuzlanıyoruz… Yaşamımızın her anını da önyargılarımızı güçlendirecek örnekler bularak geçiriyoruz.

Los Angeles bütün dünyadan 48 milletin bir araya geldiği metropol. Irkçılığa dönüşen önyargılar sadece beyazın siyaha olan tahakkümüne değil, Çinli’nin Meksikalı’yı küçümsediği ve aşağıladığı, mazlumun da zalime dönüştüğü bir traji-komediye ev sahipliği yapıyor.

İki zenci genç kafeden çıkmışlar. Kendilerine ne kadar kötü davranıldığını sipariş bile veremediklerini konuşuyorlar. Üzerimizdeki elbiseler de gayet iyi. Üniversite öğrencileri gibi giyindik. Bu sırada karşıdan zengin oldukları görünümlerinden anlaşılan beyaz bir çift geliyor. Kadın gençleri gördüğünde daha bir fazla sokuluyor kocasına. Bu harekete bozuluyorlar… Her şey normal, bu korkma neyin nesi… Acaba taşıdığımız silahlardan mı diyip, çiftin jipini gasp ediyorlar.

Filmde iyi ve kötünün insanın ayrılmaz bir parçası olduğu ve insanın sadece iyi veya sadece kötü olamayacağı da özellikle işlenmiş. Örneğin filmin en kötü adamı hayatını tehlikeye atıp birini kurtarıyor. Birçok filmde Crash’in aksine iyi insan ve kötü insan kavramlarının keskin bir çizgi ile ayrıldığını görüyoruz.

Beni en etkileyen sahne ise film yönetmeni Cameron’un karısı ile birlikte yolda giderken durdurulmaları ve kadının üst arama bahanesi ile tacize uğraması.

Crash bir trafik kazası sonrası aşağıdaki cümle ile başlıyor:

We're always behind this metal and glass. I think we miss that touch so much that we crash into each other just so we can feel something. Metal ve camın arkasında yaşıyoruz. Dokunmayı özlüyoruz ve bişeyler hissedebilmek için çarpışıyoruz.

Derin iletişimsizlik, tahammülsüzlük, saygı ve sevgi yoksunluğu ırkçılığa evrilerek toplumu patlamaya ve dağılmaya hazır bir bombaya dönüştürüyor. Herkesi huzursuz ediyor. Birçok sahnede kilit ve kapı görüyoruz. Bizi tehlikeli olan ötekilerden ayıran, koruyan şey kilitli bir kapı olamaz… İletişim, diyalog, hoşgörü, iyi insan olma gayreti, saygı ve sevgi huzurlu toplumların anahtar kavramları.


MAYBE TOMORROW

I've been down and
I'm wondering why
These little black clouds
Keep walking around
With me
With me

It wastes time
And I'd rather be high
Think I'll walk me outside
And buy a rainbow smile
But be free
They're all free

So maybe tomorrow
I'll find my way home
So maybe tomorrow
I'll find my way home

I look around at a beautiful life
Been the upperside of down
Been the inside of out
But we breathe
We breathe
....

Takip Et

& Comment

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Copyright © 2015 Seyred™ is a registered trademark.

Designed by Seyred. Hosted on Blogger Platform.