12 Ekim 2010 Salı

House of Fools / La Maison de Fous / Dom Durakov / Deliler Evi (2002)



Rusya - Çeçenistan sınırında bir akıl hastanesi. Tüm hastalar hastanenin hemen yakınlarından geçen treni bekliyorlar. Sanki ilk kez görüyormuşçasına merakla, umutla ve saygıyla bakıyorlar trene pencereden... Tren, hastalara uyumadan önce iyi geceler öpücüğünü veriyor her gece. Bu tren, izole yaşamlarında onların kendilerini yaşıyor hissettiren tek şey ve dış dünyayla kurdukları tek bağ. Her birinin gözleri, trene bakarken hayallerinde beliren ve yaşama sevincini oluşturan umutla parlıyor, yüzleri ise aydınlanıyor.



Hoş bir Bryan Adams şarkısı eşliğinde trenin geçiş sahnesiyle başlıyor filmimiz.



Bryan Adams filmimizin konuk oyuncusu. Başrol oyuncusu Çeçen hasta Janna'nın (Zhanna - Yuliya Vysotskaya) sürekli hayallerinde karşımıza çıkıyor. Adams, Janna'nın Rusya'daki hayali nişanlısı.



Deliler Evi'nde kimler yok ki?
Akordeon çalarak kendisi gibi hasta arkadaşlarını sakinleştiren, onlara spor yaptıran, hayallerinde Bryan Adams'ın kendisine geldiğini ve sevgilisi olduğunu gördüğü Çeçen bir hasta,
Faşizm düşmanı, eski bir direnişçi kadın,
Bir cüce,
Şiirden hoşlanan ve şiirler yazıp içlerinden beğendiklerini sırtından hiç çıkarmadığı heybesinde saklayan bir şizofren,
Üzerinde onlarca askeri madalya ile dolaşan ve her sabah merdiven dayayarak çıktığı damın tepesinde ezan okuyan bir Çeçen,
Sürekli dua eden ve hiçbir şey yememekte direten bir başka müslüman,
Kendini kadın olarak kabul etmiş bir adam,
Ve birçoğu...



Rus - Çeçen savaşının patlak vermesiyle bir gün hastaların merakla ve umutla bekledikleri tren gelmez. Telefon ve telsiz hatlarının kesilmesinden savaşın çıktığını anlayan hastane personeli trenin artık geçmeyeceğini ve pencere önünde boşuna beklememelerini söyler.

"Bazen demir lokomotifler de yorulur"

Bir hastane dolusu savunmasız ve özürlü insan, bir sıcak savaşın içinde kendi kaderine terk edilmiştir.

Savaşın karanlık yüzü, anlamsızlığı filmde çok güzel işlenmiş. Rus yüzbaşının ağzından Tolstoy'un şu sözlerine yer verilmiş: "bir insan başka birini öldürünce neden mutlu olur? Mutlu olunacak ne var ki?". Her iki tarafın savaş sırasında öldürdükleri karşı tarafa ait cesetleri para karşılığı birbirlerini teslim ettikleri sahnede iki tarafın yüzbaşıları, Rus -Afgan savaşında aynı cephede savaştıklarını ve birbirlerini kurtardıklarını öğreniyorlar. Savaşı o an unutup çocuklar gibi gülüyorlar.




Savaşın sona ermesiyle, hastalar tekrar eski günlerine dönmek isteyecekler ve kendileri için bir hastaneden çok "yaşadıkları bir ev" olarak gördükleri yerde yaşamlarına kaldıkları yerden devam edeceklerdir.
Film boyunca, hastaların birbirleriyle olan ve belki çok anlamlandıramadığımız ilişkileri çok büyük bir ustalıkla ekrana taşınmış. Belki kendi hareketlerini kontrol edemeyen bu insancıklar söz konusu diğerleri olduğunda kollama, sahip çıkma dürtüsüyle hareket ediyorlar ve akıllılık ile delilik arasında belki de hiç var olmayan sınırı ortadan kaldırıyorlar.



Janna'nın söylediği şu replik ve oynandığı sahne için bile bu filmi tekrar izleyebilirim:
"Birileri bir yerlerde bizi sevdiği için hayatta olduğumuzu biliyor musun?"

Filmin yönetmeni Andrey Konchalovskiy konuyu çok güzel yakalayan çekimler kurgulamış. Janna'nın akordeounu eline alıp çaldığı sahnelerde, filmin genelinde kullanılan karanlık çekimin yerine güneşli, renkli ve parlak sahnelerin yer alması; sonra hayallerden gerçeğe dönüldüğünde tekrar eski halini dönmesi çok farklı bir anlatım katmış. Tıpkı güneşin bulutların arasına girdiği zaman, dünyayı daha koyu ve gerçekliğin tüm çıplaklığıyla görmemiz gibi. Yuliya Vysotskaya müthiş bir oyunculuk sergilemiş.


Andrey Konchalovskiy

IMDB linki için tıklayınız
Filmin fragmanı için tıklayınız

Takip Et

& Comment

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Copyright © 2015 Seyred™ is a registered trademark.

Designed by Seyred. Hosted on Blogger Platform.