4 Şubat 2011 Cuma

MELINDA & MELINDA (2004)



Hayat bir trajedi midir yoksa bir komedi mi?
Hangisi hayatı daha iyi yansıtır?

Yönetmen ve yapımcıların olduğu bir masada başlayan bu felsefi tartışma, içlerinden birisinin anlattığı bir hikayeyle uygulamalı olarak devam eder...

"... otobüsten yeni inmiş yalnız bir kadın, Melinda. Sokak lambalarının aydınlattığı loş sokakta elinde çantası ve adres yazılı bir kağıt parçasıyla ilerliyor. Uzun yıllardır görüşmediği bir arkadaşına, önemli bir ev yemek partisi verdiği anda davetsiz olarak gelir ve kapıyı çalar."

Hikaye böyle başlar.




Yapımcılardan biri bu hikayenin komik, romantik ve pozitif yanlarından yola çıkarak romantik komedi tadında bir öykü anlatırken bize, bir diğeri trajik, acı dolu ve kırılgan yanlarından beslenerek gerçekçi bir dramla karşımıza çıkar.

Woody Allen bu filminde, bize kurgusu kabaca belli olan bir hikayeyi iyimser (komedi) ve kötümser (trajedi) açılardan ele alarak ustaca işlemiş. Bunu yaparken de, kesin çizgilerle ayırmadan ve izleyici kutuplaşmaya itmeden, olduğu gibi aktarmış. Komedi ve trajedi sahnelerinde Melinda'yı Avustralyalı aktrist Radha Mitchell hakkını vererek oynamış. Diğer oyuncular ise her iki hikayede farklı farklı. İzlerken, iç içe geçmiş, aynı kişiye ait iki ayrı hayatı gözlemliyormuş hissine kapılıyorsunuz. Komedi ve trajedi versiyonları arasında sahne geçişleri anlamında bir kopukluk yok. Allen, bunu bilerek tasarlamış olmalı.



Sahneler ilerledikçe, aslında komedi ve trajedi ağırlıklı yaklaşımla konuyu ele almanın bir farkı olmadığını görüyoruz. Aynı konu, komedi unsuru taşıyan repliklerden arındırılsa bir trajedi olarak değerlendirilebilir. Benzer şekilde, trajedi gibi görünen hikayenin içerisine birkaç eğlenceli replik serpiştirilse aslında durumun ilginç rastlantılardan oluşmuş komik bir yanının olduğu fark edilebilir.

Her şey biraz hayatı nasıl gördüğümüze ve onu nasıl değerlendirdiğimize bağlı galiba. Bu biraz empati yapma, biraz bencilliğimizden sıyrılıp kozmik düşünmeyle de alakalı. Salt "bardağın yarısı boş mu / dolu mu" meselesi değil yani. Allen, bu filmiyle bunun altını kuvvetlice ve ustaca çizmiş.



Woody Allen, bu filmiyle her zamanki gibi ikili ilişkileri, aşkı, sadakati ve hayatı sorguluyor. Filmin kurgusunu, karakterlerin kırılganlığı ve romantizm çevresinde oluştururken aynı zamanda çağımızın önemli hastalığına işaret ediyor: Karşılıklı iletişimsizlik...




Film boyunca aklıma takılan kimi komik, kimi hüzünlü kimi de hayat hakkında aforizmalar içeren diyaloglar vardı. Birkaçını paylaşmak istiyorum:

Earl çok çekici bir adam, aynı zamanda bir dişçi.
"Çekici bir dişçi mi?" Söylediğindeki çelişkiyi görebiliyor musun?

Bu gözyaşları nereden geliyor? Neşeden mi, üzüntüden mi?
Ne fark eder, sonuçta gözyaşı değil mi?


I want to "want to live"


Hayat kısa. Dokunabildiğin ve sana dokunanlardan başka bir şey değil.



Filmin bitiş cümleleriyle ben de yazımı tamamlıyorum.

"Komik ya da trajik. En önemli şey hayattan keyif almak. Çünkü dünyaya bir kez geliyoruz.
...Ve bitince de bitiyor."




Filmin fragmanı için tıklayınız
Filmin IMDB linki için tıklayınız

Takip Et

& Comment

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Copyright © 2015 Seyred™ is a registered trademark.

Designed by Seyred. Hosted on Blogger Platform.