18 Ekim 2009 Pazar

NALIN AĞACI (1978)

(1978 Cannes Film Festivalinde Altın Palmiye)


Bu hafta cumartesi akşamı, kuzey Italya’da, bir çiftlikte, tarım ve hayvancılıkla geçinen 4-5 fakir ailenin gündelik hayatlarını izleme şansı yakaladım.
Geçtiğimiz yüzyılın başlarıydı.

Tabiatla iç içe gerçekleştirilen kollektif üretimin birer parçası olan sade insanları, mevsimlerin değişimi eşliğinde, ve mevsimler kadar doğal yaşattıkları saygı, sevgi, paylaşım ve dayanışma çerçevesi içinde tanıdım.

Bu insanların dünyasından dış dünyaya açılım olarak algılayabildiğim bir motif ise, yedi yaşındaki erkek çocuğunun okula gönderilme kararı idi.
Bu kararı veren kişi kilise rahibidir.
Çocuklarının çiftlik işlerindeki yardımından vazgeçmek her ne kadar büyük bir fedakarlık olsa da, yoğun dinsel inançla yoğrulmuş anne ve babası için Tanrı buyruklarının sözcülüğünü yapan din adamının önerisine hayır demek pek de mümkün değildir.
« çocuğa zekayı veren Tanrıdır, kullanılmasını istemektedir »

Anne, rahibin karşısında tek kelime konuşmaz ama gözlerinde sanki memnun bir gülümseme vardır. Baba hayatında 'okul duvarı’ ‘görmemiştir.
Kiliseden çıkıp çiftliğin yolunu tuttuğunda ise söylenmektedir:

"Bir bu eksikti! … okula giden bir köylü çocuğu…herkes ne der?”

Oğlancık, ayağında sadece çorapları ve tahta nalınları ile, yaz-kış demeden, 6-7 km yol yürüyerek okuluna ulaşmaktadır. Birgün nalınların teki kırılır ve babası yeni bir çift yapabilmek için gizlice bir ağaç keser. Ağacı gizlice keser, çünkü:
çiftlikteki hayvanlar, çiftçilerin barındığı evler, işledikleri toprak, ve elde ettikleri ürünün bir kısmı gibi …
ağaçlar da çiftlik sahibinindir.

Toprak sahibi ağacın kesildiğini farkettiğinde, ailecek ödenecek bedel ağır olur…




-0-
Bu filmin anlatımında; keskin politik mesajlar, duygu sömürüsü, yüceltme ya da yerme öğeleri göremiyoruz.
Bu film için aslında fazla söze de gerek yok.
Italyan sinemasının en sağlam köşe taşlarından biri.
Bir klasik.

-0-
Senarist ve yönetmeni Ermanno Olmi’nin kendi çocukluk anıları ve çevresindeki köylülerin anlattığı hikayelerden esinlenerek çektiği filmde, Italya’nın Bergamo yöresindeki çiftçiler, kendi yöresel lehçeleri ile oynamış (1,2). Otantik altyapı ve inandırıcılık açısından bu durum bence çok fark yaratmış.



Türkiye’de Yüksel Aksu ‘Dondurmam Kaymak’ filminde benzer bir girişimde bulunmuştu.

Zamanın Italyasında film, Italyanca altyazili olarak gösterilmiştir çünkü konuşulan dil tamamen yerel ve ülkenin diğer bölgelerindeki insanların tek kelime anlamadığı bir dildir (3).
-0-
-0-
-------------------------------------------------------------------------------------------------
- (filmlerinizde) köylü köklerini öne çıkarıyorsunuz. Fakat bizim kuşağımız bu kökleri kaybetti. Bu durum sizce ne getirir?
-E. Olmi (3) : Toprağı işlemesek bile, toprağa dair bir mihenk noktamız herzaman olacaktır. Faaliyetlerimizde, deneyimlerimizde, hayatta kalmak için dahi, toprağı her zaman hesaba katmak zorundayız. …(Geçmişte) insan, toprakla doğrudan ilişki içinde olduğunda, toprak ve ürünleri için çok büyük fedakarlıklar yapsa bile, direk (dolaysız) ilişki insana kolaylık ve güven sağlıyordu. Kolaylık ve güven diyorum çünkü toprakla ilişki sadık (dürüst) bir ilişkidir. Toprak, üzerinde çalışan insana hiçbir zaman ihanet etmez. Günümüzde ise bu gerçekliğin, bu sadakatin anlatımlarını bulamıyoruz….Bu, toprağa geri dönmeliyiz demek değil, fakat şu anki üretim araçlarımızda bu değeri (dürüst ilişki ve üretim şeklini) geri kazanmalıyız demektir.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
-0-
Usta bir kameranın yakaladığı harika resimlerden oluşan ve neredeyse belgesel kalitesinde bilgiler içeren filmde, 30 yaş üstü yurdum insanı, eğer köy kökenli ise mutlaka kendinden birşeyler bulacaktır. 'Küreselleşen' dünyamızdaki 20 yaş altı gençleri ise sanırım youtube’a filmin ‘alternatif’ tanıtımını veren (19 yaşındaki) ingiliz genç temsil ediyor:
tarihteki en sıkıcı film ! diyerek.. :-) (4)


Bana ise kendi çocukluğumun en tatlı anılarını hatırlattı : ninemin yanında, traktör römorklarına çoluk çocuk doluşup, komşu köylere tütün kırma ve dizme imecesine gidilmesi, köyümüzde neşeli bir telaş içinde yapılan üzüm hasatları, üzüm sergileri çevresinde yakalamaç oyunu, geceyarılarına kadar odun ateşinde kaynatılan pekmez kazanları …

Bir dostumun çok güzel ifade ettiği gibi:
Bir de köyler var bu memlekette, sefaletle mutluluğun zıtlığında yer bulan.
Film bana bu köyleri animsatti...
Ve de, tarlada hep beraber şarkı söyler gibi çalışmanın tarif edemediğim coşkusunu.
















Takip Et

& Comment

0 yorum:

Yorum Gönder

 

Copyright © 2015 Seyred™ is a registered trademark.

Designed by Seyred. Hosted on Blogger Platform.